5 KİŞİ Podcast’in üçüncü sezon dördüncü bölümünde Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Adım Adım ve Açık Açık adlı iki sosyal girişimin kurucusu, Ashoka fellowu Itır Erhart’ı konuk ettik.

Itır Erhart kimdir?
Itır Erhart, 1975 yılında doğdu. Işık Lisesi’ni bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili Edebiyatı ve Felsefe okudu. Aynı üniversitede Felsefe yüksek lisans programını tamamladı ve aynı yıl Cambridge Üniversitesi’nde Felsefe öğrenimine başladı. M.Phil. derecesini kazandıktan sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde ders vermeye başladı. 2006’da Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden doktora derecesini aldı. 2015 yılında doçent unvanını aldı.
Itır Erhart Adım Adım ve Açık Açık adlı iki sosyal girişimin kurucularındandır. Sivil toplum alanda yaptığı çalışmalardan dolayı 2009’da “Fark Yaratanlar” programına konuk oldu. 2014 yılında Ashoka Fellow seçildi.
Itır Erhart’la neler konuştuk?
- T.S Eliot’un “The Waste Land”, “Çorak Ülke” şiirini 25 yıldır her nisan ayında okuyor. 25 senedir düzenli olarak kendine neyi hatırlatmak istiyor?
- “Varoluşçuluk” kavramını Izzy’ye (kızına) nasıl basitçe anlatır?
- İnsanın hayatının anlamını bulmasında, hayatına anlam kazandırmasında “intihar” kavramı nasıl bir rol oynayabilir?
- Sivil Toplum Kuruluşu mücadelesi ne zaman başladı?
- Türkiye’de “Bağışçılık”, “Gönüllülük” ne durumda? Neden bu durumda? Açık Açık ne yapmaya çalışıyor?
- Aşk, sevme/sevilme, cinsellik kavramlarıyla ilgili lisede/üniversitede bir ders verecek olsaydı ilk derste ne anlatırdı?
- Birlikte vakit geçirmek, evlenmek, “aşina olmak” kavramları birbirleriyle nasıl ilişkili?
- İyi seks ve iyi ilişkinin ortak özellikleri, birbirinden ayrılan noktaları neler?
- The School of Life’ta bu zamana kadar hangi dersleri verdi? Kendisiyle en fazla ilişkilendirdiği ders hangisiydi?
- Hayatının son 3-4 senesinde nelere daha fazla hayır demeye başladı?
- En fazla hediye ettiği kitap hangisi ve neden?
- Türkiye’de herkesin akıllı telefonunun arkaplanına istediği şeyi yazabilecek olsan ne yazardı?
Itır Erhart’ın 25 yıldır her nisan ayında okuduğu “Çorak Ülke” şiirine şuradan ulaşabilirsiniz.
Itır Erhart’ın kitap önerileri listesi
Itır Erhart’ın kitap önerilerine şuradan ulaşabilirsiniz.
Itır Erhart’ın en fazla hediye ettiği kitap
Itır Erhart’ın sosyal medya hesapları:
Itır Erhart’ın herkesin cep telefonunun arka planına yazmak istediği şey:
Itır Erhart’tan “Monogram”
Monogram
Daima yas tutacağım-duyuyor musun?-yalnız,
senin için, Cennette.
I
Başka yöne döndürecek avuçtaki çizgileri
Felek, makasçı gibi
Rıza gösterecek bir an için zaman.
Başka nasıl, insanlar sevdigi halde,
İçimizdekileri açığa çıkarabilir gok
Ve masumiyet çarpabilir dünyaya
Kara ölümün keskinliğiyle
II
Güneşin yasını tutuyorum ve bizsiz gelecek yılların
Ve türküsünü söylüyorum geçip giden diğerlerinin
Eğer doğruysa
Konuşulan vücutlar ve tatlı tatlı çarpan sallar
Suyun altında yanıp sönen gitarlar
“İnan bana”lar ve “yapma”lar
Bir havada bir müzikte
İki küçük canlı, ellerimiz,
Gizlice birbirinin üzerine tırmanmaya çalışan
Bir saksı bebek nefesi açık avlu kapılarının arasında
Ve birleşen deniz parçacıkları
Çalılıkların arkasında, taş duvarların üzerinde
Avcuna yatırdığın anemon
Böylece üç gün boyunca üç kez titreyen mor
Şelalelerin üzerinde.
Eğer bunlar doğruysa türküsünü söylüyorum
Tahta kirişin ve duvardaki dikdörtgen dokumanın
Dağınık saçlı Denizkızının
Karanlığın içinden bizi izleyen kedinin
Kırmızı hacı ve tütsüsüyle bir çocuk
Gecenin kayaların ulaşılmazlığına düştüğü saat
Dokunduğum kumaşın yasını tutuyorum ve dünya bana geliyor.
III
Böyle anlatıyorum seni ve beni
Çünkü seni seviyorum ve biliyorum girmeyi aşka, Dolunay gibi,
Heryerden, sonsuz çarsaflardaki küçük ayağın için
Biliyorum yaseminleri koparmayı – ve gücüm var
Esmeye, seni uykuda taşımaya
Ay vurmuş geçitlerin ve denizin gizli dehlizlerinin
Gümüs ağlar bağlamış büyülü ağaçların içinden
Dalgalar biliyor seni
Nasıl sarıldığını, nasıl öptüğünü
“Ne” yi, “e”yi nasıl fısıldadığını
Boynun etrafında koyun etrafında
Daima biz ışık ve gölge
Daima sen küçük yıldız ve daima ben karanlık kayık
Daima sen liman ve ben sağdaki fener
Islak iskele ve küreklerdeki ışıltı
Asma dallı evin tepesinde
Bağlanmış güller ve üşüten su
Daima sen taş heykel ve daima ben uzayan gölge
Yarı aralık panjur sen, onu açan rüzgar ben
Çünkü seni seviyorum ve seni seviyorum
Daima sen madeni para ve ben onu bozan aşk:
Gece için bu kadar, bu kadar rüzgardaki uğultu için
Bu kadar havadaki su damlası için, sessizlik için bu kadar
Despot denizin çevresinde
Gökyüzünün yıldızlı kemeri
Bu kadar en küçük nefesin için
Artık hiçbir şeyim yok
Dört duvarın, tavanın, yerin arasında
Sana öylesine haykırıyorum ki sesim dönüp bana çarpıyor
Öylesine sen kokuyorum ki insanlar deliye dönüyor
Çünkü denenmemişe dayanamıyorlar
Ve başka yerden getirilmişe ve çok erken, duyuyor musun,
Daha çok erken bu dünyada aşkım
Seni ve beni anlatmak için.
IV
Daha çok erken bu dünyada, duyuyor musun
Canavarlar evcilleştirilmedi, duyuyor musun
Kayıp kanım ve sivri, duyuyor musun,
Bıçak
Göklerde koşturan
Ve yıldız dallarını sallayan koç misali
Benim, duyuyor musun
Seni seviyorum, duyuyor musun
Seni alıyorum, seni götürüyorum ve sana giydiriyorum
Ophelia’nin beyaz gelinliğini, duyuyor musun
Bırakıp nereye gidiyorsun, nereye gidiyorsun ve kim, duyuyor musun
Tutuyor elini sellerin üzerinde
Dev sarmaşanlar ve yanardağların lavları
Gün gelecek, duyuyor musun
Örtecek bizi ve binlerce yıl sonra
Bizden ışıklı taşlar yapacak, duyuyor musun
İnsanlarin merhametsizliği parlasın diye, duyuyor musun
Üzerlerinde
Ve binlerce parçaya savuracak bizi
Acı çakılarımı sayıyorum, duyuyor musun,
Sularda bir-bir, duyuyor musun
Ve zaman büyük bir kilise, duyuyor musun,
Aziz figürlerinin zaman zaman
Gerçek gözyaşları döktüğü, duyuyor musun
Çanların yükseklere açıldığı
Geçebilmem icin derin bir geçit
Melekler mumlarla ve cenaze ilahileri ile bekliyor
Hiçbir yere gitmiyorum, duyuyor musun
Ya hiçkimse ya ikimiz beraber, duyuyor musun
Fırtınanın çiçegi ve, duyuyor musun
Aşkın
Bir defalığına ve sonsuza dek kesiyoruz onu
Ve başka türlü açamaz, duyuyor musun
Başka bir dünyada, başka bir yıldızda, duyuyor musun
Dokunduğumuz havanın, dokunduğumuz suyun benzeri
Yok, duyuyor musun?
Ve başka zamanlarda hiçbir bahçıvan
Böylesi bir kışın ve böylesi poyrazların ortasında, duyuyor musun
Çiçek yetiştirecek kadar şanslı değildi, yalnız biz, duyuyor musun
Denizin ortasında
Yalnızca aşk dileğinden, duyuyor musun
Bütün bir ada yükselttik
Mağaralarıyla, burunlarıyla, çiçeklenen uçurumlarıyla
Dinle, dinle
Kim sulara konusuyor ve kim ağlıyor-duyuyor musun?
Kim ötekini arıyor, kim bağırıyor-duyuyor musun?
Bağıran benim ve ağlayan benim, duy beni
Seni seviyorum, seni seviyorum, duy beni.
V
Seni anlattım geçmiş zamanlarda
Bilge sütannelere ve eski asilere
Nereden geliyor sendeki bu yırtıcı öfke
Titreyen suyun yüzündeki yansıması
Ve neden, gelmeye mahkumum yanına
Aşkı değil rüzgarı isteyen ben
Denizin dimdik, eğersiz, doludizgin gelmesini isteyen ben
Ve kimse duymadı seni,
Senin için ne kekik ne mantar
Girit’in yüksek yamaçlarından hiçbir şey
Yalnız senin için Tanrı kabul etti elime rehberlik etmeyi
Burada, orada bütün çevrenin dikkati
Yüzün kıyısının, körfezlerin,
Tepenin solunda dalgalanan saçın
Yalnız çamın duruşuyla vücudun
Gurunun ve şeffaf derinliklerin
Gözleri, sarı dantelli selvi ağacı
Büfenin durduğu evde yalnız başıma bekliyorum
İlk kez görünmeni
Taraçanın üzerinde ya da avlunun parke taşlarının arkasında
Aziz’in atı ve dirilşin yumurtasıyla
Sanki yıkık bir duvar resminden
Küçük hayatın
Volkanın parlak ışığını küçük muma sığdırmanı
İstediği kadar büyük
Duyamasın göremesin diye kimse seni
Harabeye dönmüş evlerin sessizliğinin içinde
Ne avlu duvarının kenarda gömülü atalar
Ne de şifalı otlar taşıyan yaşlı kadın
Senin için yalnız ben, belki, bir de müzik
İçime ittiğim ama daha da güçlenip geri gelen
Senin için oniki yaşın biçimlenmemiş göğsü
Kırmızı krateri ile geleceğe dönmüş
Senin için toplu iğne gibi acıtan koku
Vücudunda bulduğun ve hatırayı delen
Ve bak toprak, güvercinler, bak eski toprağımız
VI
Çok şey gördüm ve dünya daha güzel görünüyor gözüme
Daha güzel altın buğunun içinde
Keskin taş, daha güzel
Kıstahın moru ve dalgaların içindeki çatılar
Daha güzel basmadan geçtiğin ışınlar
Denizin dağlarının üzerinde Semendirek Tanrıçası gibi yenilmez
Böyle izledim seni ve bu yeterli
Tüm zamanın aklanması için
Gidişinin bıraktığı hendek boyunca
Acemi bir yunus gibi peşin sıra gider
Ve beyazla ve gök mavisiyle oynar ruhum!
Zafer, zafer yenildiğim yerde
Aşktan önce ve onunla beraber
Çarkıfelek ve amberçiçeği için
Git, git ben kaybolmuş olsam da
Yalnız, ve elindeki güneş yeni doğmus bir bebek olsun
Yalnız, ve ben yas tutan vatan olayım
Sana gönderdiğim kelime defne yaprağını taşısın
Yalnız, sert rüzgar ve yalnız yusyuvarlak çakıltaşı
Karanlık derinliklerin göz kırpışında
Yeryüzüne çıkan ve yine Cennet zamanına dönen balıkçı!
VII
Cennete bir ada belirledim
Tıpkı sana benzeyen ve denizin kenarında bir ev
Büyük yatağı ve küçük kapısı ile
Derinliklere bir yankı gönderdim
Ki her sabah uyandığımda kendimi görebileyim
Ki yarının suda geçip gidişini izleyebileyim
Ve ağlayabileyim yarın için Cennette…